Bu öngörü benim değil, Dünya Sağlık Örgütü’nün bir uyarısı.
Geçen yüzyılın ortalarından itibaren başlayan yüksek teknoloji fırtınası giderek dünyadaki tüm ülkelere yayılarak insanların yaşam tarzından, çalışma şekline, toplumsal ilişkilere kadar birçok dinamiği değiştirdi.
İnternet çağına girildiği süreçten başlayarak, bilgisayarlar, akıllı telefonlar, sosyal medya ağlarıyla yeni bir insan ve farklı bir toplum modeli yaratıldı.
Yeni dünya düzeninde binlerce yıldan bu yana toplumların kurumlaşmış değerleri, iletişim kültürü ve yaşam algısı adım adım yok oldu.
Çalışma ve iş düzeni değişti, klasik haftada beş gün, günde 8 saat çalışma modeli kaldırıldı, çalışma saatleri giderek bütün güne ve haftanın tamamına yayıldı.
Mail – mesaj trafiği çalışma hızını artırdı, insanların saatlerce gözünü ekrandan ayırmadan sürekli bir şeyleri yetiştirmek için koşuşturduğu yeni bir iş modeli yaratıldı.
Sosyal ilişkiler değişti. Arkadaşlıklar, insani ilişkiler sosyal medya ağlarıyla ekranlara kaydı, önce yakın çevre, sonra aile ve daha sonra da toplumsal yapı bozulmaya başladı. Herkes kendi dünyasına kapandı.
Yalnızlık ve ekran bağımlılığı tüm bireyleri etkileyen toplumsal depresyonu beraberinde getirdi.
Beslenme düzeni değişti. İnternet çağının getirdiği hızlı süreç içinde mutfak algısı kalktı, siparişle gelen paketli gıdalar, hızlı atıştırmalıklar beslenme düzeninin temel ekseni oldu. İnsanların günlük aldığı toplam kalori miktarı arttı.
Ekran bağımlısı, hareketsiz, inaktif bir toplum yaratıldı. Akıllı telefonların önünde kilitlenen çocuklar, gençler, bilgisayarların önünde kilitlenen çalışanlar, televizyonların başında dizi bağımlısı kadınlar, yaşlılar tüm gün boyunca, saatlerce hareket etmeden kapalı alanlarda düşük oksijenli bir dünyada yaşamını sürdürmeye başladılar.
Sonuçta gelişen teknolojinin getirdiği bu yeni yaşam modeli, insanların metabolik düzenini bozdu.
Çocuklardan başlayarak toplumun her kesiminden hemen tüm insanlar aşırı kilo almaya başladı, alınan kilolarla gelen insülin direnci, yağlı karaciğer, yüksek tansiyon sonra giderek diyabet ve diyabete bağlı hastalıkları tetikledi.
Ortalama yaşam süresi kısaldı.
MODERN ÇAĞIN YENİ TİP PANDEMİSİ: DİYABET
Diyabet, Dünya Sağlık Örgütü tarafından modern çağın yeni tip pandemisi olarak kabul ediliyor.
Yeni tip pandemi tanımı, diyabetin bulaşıcı biyolojik bir etken olmadan yayılan ve giderek dünyadaki tüm toplumları ve ülkeleri etkileyen bir hastalık olmasından geliyor.
Yüksek teknoloji fırtınası insanların günlük yaşamına girdikçe diyabet prevalansı artıyor. Öyle ki bu artış hızında Dünya Sağlık Örgütü’nün tüm öngörüleri yerle bir oluyor.
Diyabetin önemi hemen tüm kronik hastalıkların kavşak noktası olmasından geliyor.
Koroner kalp hastalıkları ve kalp krizinin, obezitenin, yüksek tansiyon ve beyin damar hastalıklarının, felçlerin, böbrek yetmezliğinin ve görme kayıplarının, hatta erken yaş alzheimerinin bir numaralı nedeni.
Diyabet ve diyabete bağlı organ hasarları artık tüm zamanların bir numaralı ölüm nedeni.
ÜLKEMİZDE DİYABET DÜNYA ORTALAMASININ İKİ KATI
Diyabet 2021 yılında halen ülkemizin en önemli sağlık sorunlarından birisi.
Yaklaşık 12 milyon insan diyabet sorunu ile karşı karşıya.
Ülkemiz diyabet halen, dünya ortalamasının iki katı, Avrupa ortalamasının üç katı yüksek.
Her 10 yılda bir daha da katlanarak artmakta.
Bunun üç ana nedeni var.
Birincisi bizim toplumsal olarak teknolojiye daha yatkın bir toplum olmamız. Yapılan araştırmalar ekran bağımlılık süresinin diğer toplumlardan daha uzun olduğunu gösteriyor.
İkincisi giderek ülkenin her kesimini kapsama alanına alan bizim “milli fast food”umuz, yüksek kalorili Güneydoğu mutfağının beslenme kültürünü değiştirmesi.
Üçüncü olarak son elli yıldan bu yana nüfusun büyük şehirlerde yoğunlaşması ve kötü kentleşme nedeniyle insanların yürüyüş, spor, aktivite olanaklarının giderek daha kısıtlı olması ve insanların eve bağımlı kalması.
Ülkemiz Avrupa’da diyabet artış hızının en yüksek olduğu ülke.
Diyabetle birlikte hipertansiyonlu hasta oranı, yağlı karaciğeri olan hasta oranı artıyor.
Kalp damar hastalıkları, kalp krizlerinin oranı artıyor, görülme yaş ortalaması düşüyor. Biraz da medyatik doktorların getirdiği bilim dışı saçma sapan önerilerin etkisi ile myokart infarktüsü 30’lu yaşlara indi.
Beyin damar tıkanıklıkları, inmelerin oranı arttı, alzheimer erken yaşlarda görülmeye başladı.
Kronik böbrek hastalıkları daha fazla görülmeye başladı, diyaliz üniteleri ihtiyaçlara yanıt veremez hale geldi.
ORTALAMA KALİTELİ YAŞAM SÜRESİ KISALIYOR
Sonuçta yeni dünya düzeninde insanların ortalama kaliteli yaşam süresi giderek azalmaya başladı.
Yeni düzenin yeni tip insan modelinde yaşam, çocukluk çağlarında obeziteyle başlıyor, gençlik çağlarında diyabet, kalp damar hastalıkları gibi kronik hastalıkların erken dönem bulguları ortaya çıkıyor, ellili yaşlarda hemen herkeste birçok kronik hastalığı olan avuç avuç ilaç içen bireyler haline geliyor.
Modern tıbbın olanaklarıyla kronik hastalıklarla insanlar daha uzun süreli yaşatılabilse de hastaneye, ilaç ve cihaz desteğine bağımlılık yaşam kalitesini düşürüyor.
Bu olanaklara rağmen yine de zamanın çarkları artık tersine işliyor her geçen yıl insanların yaşam süresi kısalıyor.
Dünyada tehlike çok büyük ama ülkemizde, yaşadığımız toplumlarda çok daha büyük.
Akşam en geç 7’de bilgisayarlarınızı, telefonun sosyal medya, mesaj kanallarını kapatın, mutfağa girin güzel ev yemekleri hazırlayın, aile sohbetlerine dönün, onları dinleyin, konuşun, sabah uyanınca ilk baktığınız telefon olmasın, dışarı çıkın, bir parkta, bulamazsanız sokakta yürüyüş yapın, hafta sonları İstanbul’daysanız arabanıza atlayın Şile’ye ya da daha uzağa Kazdağları’na gidin, değilseniz bulunduğunuz şehrin dışına çıkın, doğanın içine girin, yürüyün oksijen alın.
Farkında mısınız, zaman çok hızlı geçiyor, yüksek teknoloji fırtınasının yaşam kalitesini de sağlığınızı da bozmasına, hayat süresini de kısaltmasına izin vermeyin.